Hikaye Gözlüğüyle Görmek

BAKMAK MI? GÖRMEK Mİ?

Haziran ayında, bir pazar günü kararan bulutların ardından aniden bastıran bir yaz yağmuru…

Çöldeki toz bulutlarına imrenircesine, savrularak kaldırımları, yolları döverek yağıyor.

Yere hızla düşen damlaların çıkardığı sevimli baloncuklar, süratle birbirlerini kovalıyorlar. Ağaçların dalları, çocuklarına sahip çıkamayan annelerin elinden kaçıp, özgürce koşmaya çalışan çocuklar gibi bir o yana, bir bu yana sallanıyor.

Suya hasret çimenlerden yayılan, en pahalı parfümleri kıskandıran kokuyu içinize çekerken, “yağmurun mucizesi bu ” diyorsunuz.

Pembe, sarı, kırmızı güllerin nazik yaprakları, düşmemek için direniyor, direniyor hızla esen rüzgârla gelen yağmura karşı.

Sanki kökleri toprağı bırakıp da çıkıverecek.

Cama vuran damlalar birbirleriyle oynaşıyorlar. İlk düşen damla en büyükleri, sonra yavaşça kayarak aşağıya doğru yol alıyor, kendinden daha önce cama gelen bir diğeri ile buluşuyor.

Asfaltta biriken suları yararak geçen araba, arkasında onu uğurlayan bembeyaz köpükler bırakıyor.

Yavaş yavaş rüzgârın hızı ile birlikte yağmurun şiddeti de azalıp, güneş yüzünü gösterdiğinde, ağaçlar sakinleşiyor, toprak suyla buluşmaktan mutlu, mis gibi kokusunu etrafa yayıyor, her yer pırıl pırıl  ve parlayan gökkuşağının büyüsü sizi renkli bir dünyaya davet ediyor.

Evet, seyrettiniz mi değil, gördünüz mü gönül gözünüzle böylesi bir yağmurun yağışını “eyvah yağmur mu yağıyor” demeden…

Görerek izlediniz mi?

O yağmurun yağışını izlerken hiç o damlalarının düzen ve disiplinini fark ettiniz mi?

Arabalar yolun kenarına birikmiş suları yararak geçerken, nasıl dans ettiğini su birikintisinin, gördünüz mü?

 

Ya önünden geçtiğiniz çam ağacının dallarının nasıl da zarif güzellikler sergilediğini?

İnci taneleri gibi parlayarak balkonlara tırmanan yaseminin, ince narin yapraklarının her birinden yayılan, insanın aklını başından alan anne kokusuna benzeyen, mucize büyüleyici baygın kokuyu hissettiniz mi? Mis gibi sevgi kokan…

 

Ya da…

Bir güle bakarken, sapının üzerinde biraz da boynu bükük durmasına rağmen “en güzel benim” edasıyla göz kırpmasını gördünüz mü?

 

İçindeki goncanın birbirine sımsıkı kenetlenmiş yapraklarını fark ettiniz mi?

Kokusunu içinize çekerken bir nefes, bir nefes daha diyerek burnunuzdan kalbinize doğru bir mutluluk yaşadınız mı?

 

Belki de hayran olduğunuz o gül goncasını görünce sevgilinizi düşlediniz?

 

Kahvenizin ilk yudumunda üzerindeki köpüğün yumuşaklığını, yavaş yavaş süzülerek gelen acımsı lezzetini hissettiniz mi?

 

 

Yeşilin tonlarını hiç saydınız mı bir ormanda ya da bir parkta iken?

Saymak isteseniz de başarılı olur musunuz bilemem…

Ama fark etmek önemli, fark ettiniz mi ne kadar çok olduğunu?

 

Deniz kenarında, ayakkabınız elinizde sahile doğru yaklaşırken, bir yanda birbirine karışan iyot ve yosun kokuları, bir yanda ayağınızın altından kayarcasına akan sıcacık kumları hissettiniz mi?

 

Dalgaların sahildeki kumlarla buluşmasının, sevinç çığlığı gibi olduğunu hiç düşündünüz mü?

Duyguların coşkusu prova yapar gibidir sanki.

Coşkulu dalgaların biri köpüklerle gelip, bir diğeri kumları da beraberinde sürükleyerek giderken, hayatın gelgitleri gibi ruhunuzla özdeşleştiğini hiç hissettiniz mi?

 

Ya bulutlar…

Köpük köpük bembeyaz, şekilden şekle giren, bazen duraksayan, bazen baş döndüren hızla kayan bulutlar. Bazılarını benzettiniz mi hiç sevdiğinize?

Palmiyenin üzerinde bir saka kuşu, “ben buradayım” dercesine şakırken gördünüz mü onu?

Ağustos böceklerinin koro halinde şarkılarını söylerken, bir orkestra şefinin liderliğinde imişçesine notaları ayrıştıracak kadar senfonik bir dinleti sunduklarına dikkat kesilirdiniz mi hiç?

Hafif hafif esen rüzgar başınızı çevirdiğiniz yönden esiyorsa bir uğultu duydunuz mu kulaklarınızda vıın,vıın…

Başınızın aynı yönünde esmiyorsa eğer, size ses vermez, sadece ılık ılık bir temas hissedersiniz yüzünüzde…

Bu farkındalıklar için yapacağımız tek bir şey var, duyu gözlüklerimizi takmak, gözlem yapmak.

 

Bakmak, merak ederek bakmak ve hikâyelerin diliyle görmek.

Bu pandemi döneminde bütün dünya, ortak bir hikâye oluşturuyor.

Eski normalin koşuşturması yavaşladı, daha farklı bakıyoruz evrene.

Bir fırsat olarak değerlendirmek mümkün bu dönemi.

 

Umudumuzu yitirmeden, taze tutmak adına çevremize alıcı gözüyle bakmak, doğaya odaklanmak iyi gelecektir.

 

Odaklandığımızda da, duyularımızı geliştireceğiz, baktığımız yerlerde görmediğimiz detayları görebileceğiz.

 

Çevremizde gördüğümüz doğayı keşfederken keyif alacağız, bir de bakmışız kendimizden de keyif alıyoruz.

 

Malzeme mi? Çok fazla, yeter ki görerek bakalım, beş duyumuzla görelim.

Gördüğünüz zaman yaşıyorsunuz. Beyniniz de dinleniyor, bir nevi meditasyon.

Diğer türlü, aklınızda düşüncelerle birlikte yürüyorsunuz.

Görsel algımızın gelişmesine katkı sağlamak için gözlem yapmak, hafızaya almak için de hikayeleştirme…

 

Hikâye tasarlamak ve anlatmakla beyinin zihinsel performansını da artırıyoruz.

Haydi, gönül gözümüzle görmek için, takalım hikâye gözlüklerimizi.

 

Yeşim KOZİNOĞLU

Storytelling Academy

Eğitmen