Hikayelerle Tanışalım mı?

 

 

 

 

 

Aralık ayının karlı bir gününde Ankara’da, “baby boomers” (bebek patlaması) kuşağı olarak dünyaya gözlerimi açmışım, savaş sonrası “bebeklerde artış” kafilesine katılmışım.

BB+X+Y=Ben

Ben bir BB kuşağıyım, aynı zamanda hem X, hem de Y kuşağının yakın takipçisiyim.

Hatta bazı yönlerimle, X ve Y kuşağı özellikleri için “ay aynı ben! ” diyebiliyorum…

İşkolik, ekip çalışmasına meyilli, iyimser yönümle bir BB kuşağı,

Sabırlı, marka sadakatine olan inancımla bir X kuşağı,

Yaratıcı, yenilikçi, çoklu iş yürütme becerisi ve büyük resmi görme yönümle de, bir Y kuşağıyım diyebilirim.

 

Özünde de güler yüzlü, neşeli, enerjik, pozitif ve biraz da mükemmeliyetçiyim.

Bir Başkent çocuğu olarak başlayan hayatım, halen Başkent de devam ediyor.

Başkent’te evlendim, oğlumu da karlı bir Ankara sabahı kucağıma aldım.

Kitaplarla büyüdüm diyebilirim.

Kütüphaneci bir anne, babanın 3 kızının en küçüğüyüm.

Çok titiz, nefis yemekler yapan bir anne ve eşine yardımcı bir babanın yarattığı sıcacık bir aile…

 

‘’Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol’’ nasihatleri bana; hem doğal, hem dürüst, hem açık sözlü, hem de hakkını savunan ve çalışkan bir insan olmayı, ‘’kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkasına yapma’’ nasihatleri de; saygılı, kibar ve adil olmayı, vicdan kavramını, çevreye zarar vermemeyi, hatta yerlere çöp atılmayacağını hep o yıllarda öğretti ve alıştırdı.

 

İki ablamın şımartması ile de, dediğim dedik, sevgi ile dopdolu bir çocukluk dönemi…

 

15 yaşında, gazeteci veya diplomat olmayı düşlerken, meslek değil de “okul” seçmek idealiyle, ODTÜ İstatistik Bölümüne girince hayallerim de hayal oldu…

ODTÜ’den sonra “bankacı olmalısın” denildiğinde çok sıcak bakmamıştım bu mesleğe, hatta istememiştim.

 

Lakin bir tesadüfle başlayan bankacılık hayatım, kısa sürede aşka dönüştü.

Bilgi, ilgi, sevgi çemberinde olunca, gördüm ki müşteriler sürekli sizi arıyorlar…

Böylelikle bankacılığın sadece hesap, kitap ve finans değil, çok daha ötesinde, güven, insan ve iletişim demek olduğunu anladım.

 

Bölge Satış Müdürlüğüne kadar uzanan bir yolda devam etti bankacılık sevdam ve su gibi geçen 25 yıllık hizmetim sonunda emekli oldum.

 

Bankacılık hayatım boyunca kazanılan ödüller, kupalar, birincilikler bir yana, kurduğunuz güvene dayalı müşteri ilişkilerinin sağlamlığı ile kazanılan kıymetli dostluklar, esas en büyük ödülünüz oluyor.

 

Emekli olunca, mavi beyaz bir sahil kasabasına yerleşmek yerine, çalışmaya devam ettim.

Tedavinin ana etken maddesi “insanlık” olmalı düşüncesi ile, hasta ve hasta yakını memnuniyetini esas alan bir çalışma bilinciyle kısa bir süre “Hastane Yöneticiliği” yaptım.

Halen, İnsan Kaynaklarında çalışıyorum.

 

Kurum Kültürünü benimsemiş, müşteri bağlılığına inanan, mutlu çalışanlar hedefi ile.

Bankacılık, hastane yöneticiliği, insan kaynakları gibi birbirinden farklı bu disiplinlerin ortak paydası olan insan, güvene dayalı ilişkiler ve iletişim, dijitalleşen dünyamızda, daha da önem kazanıyor…

 

Çünkü farkı yaratacak “insan”,

İnsanın farkını yaratacak ”iletişim”,

İletişimin farklı olması için de “hikâyelerimiz”.

Yaşadığımız deneyimlerin hikâyelerle paylaşılması, birilerine dokunması…

 

Hepimizin bir hikâyesi, masalsı bir dünyası var.

İşin sırrını çözdüğümü düşünüyorum.

Evet, işin sırrı “heyecan” ve ”aşk”.

 

Heyecanımı hiç kaybetmedim ve iletişimin sihirli gücüne inandım hep.

Bu arayışla, “hikâyeleştirmenin “ büyüsünü keşfettim.

“Hikâyeleştirmenin” büyüsünü keşfettikçe, çevrenizdeki her şeye bakışınızın değiştiğini deneyimliyorsunuz.

 

Yılları geriye sarıp, bütün yaşanmışlıkları derleyip, toparlayıp tatlı tatlı kremalı bir pasta yaparcasına renkli, lezzetli, bol vitaminli bir dünyaya doğru yol alıyorsunuz heyecanla, enerjiyle.

 

Çevrenizdeki her şeye ama her şeye bakışınız değişiyor.

Çünkü görerek, fark ederek daha pozitif bakıyorsunuz.

 

Cetvelle çizilmişçesine yağan yağmurun cama vuran damlalarını, bulutların bin bir yüzünü, köpük köpük dalgaların serinliğini, papatyanın beyaz yapraklarının nazik kıvrımlarından yayılan kokuyu, bir begonvilin mucizevi pembeliğini fark ettiğinizde dünyayı daha güzel, daha anlamlı buluyorsunuz.

 

Okuduğunuz kitaptaki betimlemeler, seyrettiğiniz filmin sahneleri sürekli duygularınızı besliyor.

 

Hem gözleriniz, hem sözleriniz düşlerle buluşuyor.

İçinize sindirince “hikâyeleştirmenin” büyüsünü, farklı dünyaların yolcuları oluyorsunuz.

 

Evet, çantama sevgi, güleryüz, enerji, yaratıcılık ve heyecan koydum, deneyimleri, yaşanmışlıkları paylaşmak ve sizleri de “hikâyeleştirme” yolculuğuna davet etmek istiyorum

 

Geç kalmış sayılmazsınız, bu büyülü yolculuğa birlikte çıkmaya, hikâyelerle ruhumuzu şifalandırmaya ne dersiniz?

 

Gülümseyen ve gülümseten hikâyeleriniz olsun.

Yeşim Kozinoğlu

Storytelling Academy

Eğitmen